Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dün bu gün bu gün de yarın içinde. Kasaba kasabanın, oyun oyunun içinde. Anlatacağım masalın sırrı ise kendi içinde. Ben başlayayım anlatmaya siz varın sırrını çözmeye. Bir sözümde bin mana, içindeki sırrı anlatamam sana. Sen var çöz sırrı, at sırtındaki kamburu. Bir varmış bir yokmuş olmasa da birden çok şey varmış masalımızda, yokmuş diye bir şey de olmazmış. Olanlar gerçek olmuş, anlatılanlar doğru anlatılmış. Olmayan şeyden masal çıkmaz. Masalımızın geçtiği yer ne yedi dağın ardı ne de Kaf Dağı’nın ötesiymiş. Tam sizin geldiğiniz yer belki de şu anda ikamet ettiğiniz yermiş. Onun için hiç biriniz bizim köyümüzde, kasabamızda böyle olaylar yaşanmaz demesin. Az dinlesin, az anlasın, az da merak edip sorup soruştursun o zaman gerçek neymiş kendisi bulsun.

Derler ki vakti zamanında ekip biçtikleriyle, bakıp besledikleriyle iyi kötü geçinen çok olmasa da karınlarını aç kalmayacak kadar doyuran bir kasaba halkı varmış. Kasabadaki zanaatkârların işlettiği hallaç, bakırcı, demirci,  değirmen, terzi dükkânı derken ne ben hepsini sayayım ne de siz yorulun; ürettikleriyle kendi yağlarında kavrulup giden bir yermiş.

Siz sanmayın ki bu kasabada her şey yolundaymış. Burada fazlasıyla doyanlar olduğu gibi yarı aç yarı tok yatağa girenler de çokmuş. Az çalışanlar çok, çok çalışanlar az kazanırmış. Tek sorun bu da değilmiş. Kasabadaki aileler arasında kökeni çok eski yıllara dayanan kavgalar, dövüşler, çekişmeler, itişmeler hatta öldürmeler dahi sürer gidermiş. Tabii bu durum bazen öylesine rahatsızlık verir bir hal alırmış ki sonunda fırsat kollayanlara gün doğarmış. Hal böyle olunca da arada biri çıkar, efelenir kasabayı düzene sokacağım diye esip gürlermiş. Hele gücü bana verin görün o zaman düzen nasıl sağlanır, bozulan çark nasıl düzeltilir dermiş. Gücü eline aldıktan sonra da kırıp döker, yakıp yıkar ve bunların hepsini iyiliğiniz için yapıyorum dermiş. Bu hal belli aralıklarla tekrarlanıp dururmuş fakat kasaba halkı balık misali dün yaşadığını bugün unutur, bugün söylediğini yarın hatırlamazmış. Bir gün ak dediğine ertesi gün kara, sabah doğru dediğine akşam yanlış dediğinden hallerinden memnun yaşayıp giderlermiş. Her seferinde ahalinin büyük çoğunluğu işte bu kez bizi kurtaracak kahraman peydah oldu diyerek neredeyse kırk gün kırk gece düğün edermiş. Bütün küsler barışır kardeş olduklarını söyleyerek birbirlerine öylesine sarılırlarmış, öylesine kucaklaşırlarmış ki görenler çatlasın patlasın derlermiş.

İşte yine böyle vaktin birinde bir grup tünedi kurtarıcı türemiş. Bu tünedi adamlar önce hatır gönül diyerek kasabanın söz hakkını ele geçirmişler. Bunu öyle hemen bugünden yarına değil adım adım, yavaş yavaş yapmışlar. İlk başlarda yaptıklarına karşı gelenlerden o kadar korkarlarmış ki taa yerlere kadar eğilip kendilerinin yanlış anlaşıldığını tek dertlerinin kasabaya hizmet etmek olduğunu söylerlermiş. Kötü bir niyetlerinin olmadığını da her fırsatta ağlaya sızlaya anlatırlarmış. Onların ağlamaları yetmezmiş gibi bunlarla beraber çalışan salya sümük ağlayıcılar dahi varmış. Tünediler ve adamları bütün kötülüklerin kasabadaki zanaat işlerini yürütenlerde ve onların yanında çalışanlarda olduğunu söyleyerek, eğer bu değirmenlerden, terzilerden, hallaçlardan, demircilerden ve çalışanlarından kurtulurlarsa tüm sıkıntılardan arınacaklarını anlatarak ahaliyi ikna etmişler. Zamanla onlara inananlar, sözlerinden şüphe etmeyenler, bir dediklerini iki etmeyenler hatta kendisini onların bir parçası olarak görenler o kadar çoğalmış ki bu da tünedilerin işini kolaylaştırdıkça kolaylaştırmış.

Tünedilere inananlar hayal âlemlerinde dolaşıp dururlarken, onlar her geçen gün güçlerine güç katıyorlarmış. Tabi sanmayın ki kasabanın tüm halkı bu durumdan memnunmuş. Orada yaşananlara karşı çıkan çokça da itirazcı varmış. Ruhlarını, bedenlerini türedi tünedilere emanet eden hayal âleminde yaşayanlar bu gidişattan memnun olmayan nice itirazcı insana dünyanın dar edilmesini de umursamazlarmış. Kasabanın kenar köşelerinde gözlerin önünde, gönüllerin uzağında yaşananlara hiç aldırmazlarmış. Çevrelerinde olanlara karşı gözünüzü açın, kulaklarınızı tıkamayın, vicdanınıza seslenin diyenleri duymazlarmış.  Onların uyarılarına kulak tıkar, bütün düzensizliğin nedeninin tünedilere inanmayanlar olduğunu söyleyerek, itirazcıları suçlarlarmış. Bu kötü gidişatı bir türlü durduramayan itirazcılar gece gündüz demez koştururlarmış fakat dönüp arkalarına baktıklarında ancak arpa boyu kadar yol aldıklarını görür bu kez de birbirine düşerlermiş. Her biri ötekini suçlar kendi aralarında bölük pörçük olurlarmış. Tabi onların küçük kabilelere bölünmeleri kendilerini kasabanın sahibi ilan eden tünedilerin işini kolaylaştırırmış. Kasabanın sahibiyiz diyenler bilirlermiş ki itirazcılar ne kadar dağılırsa işleri o kadar kolay idare ederler.

İşte böyle bir vakitte itirazcıların tayfasından bu işleri hal yoluna koyacak kadınlı erkekli gençler yetişmeye başlamış. Bunlar gittikleri mahallelerde, köylerde insanları etrafına toplar onlara bu gidişatın iyi olmadığını kasabalının gözüne kara perde çekenlere karşı ortak hareket edilirse herkese adil davranılır dost eli uzatılırsa gidişatın düzeleceğini, kötülüklerin son bulacağını anlatırlarmış. Bu anlatılanlar karşılık bulunca kasabanın sahibi olduğunu söyleyenleri, emir verirken zevkten dört köşe olanları bir telaş almış yürümüş. Telaşları o denli büyümüş ki elleri ayakları birbirine dolaşmış. Emrindekilere emir üstüne emir yollamışlar. Bin bir yalanı birbirine bağlayarak itirazcıların sesini duyuran kadınları erkekleri derhal zindanlara atılmaları gerektiği talimatı verilmiş. İtirazcılar bu beklenmedik durum karşısında öylesine hazırlıksız yakalanmışlar ki sus pus kalmışlar. Çünkü her seferinde tünedilerin ne kadar oyunbaz olduğunu unutup tuzağa düşerlermiş. Onlar tuzağın farkına varıp seslerini yükseltinceye kadar iş işten geçermiş.

Aylar yıllar geçmiş, zindana atılanlar azalmamış artmış. Bin bir umutla zindandan çıkmaları beklenen itirazcıların öncülerine her geçen gün yeni cezalar kesilip zindanda kalma süreleri uzatılmış. Zindandaki itirazcıların arkadaşları ise onları un gibi öğüten tünedilerin çarkına çomak sokup dönen çarklarını kırmak için her yeni gün umutla işe koyulup gecelerini gündüzlere katarak çalışıp duruyorlarmış.

07.06.2019

*Tünedi: Dersim yöresinde sonradan görmeler için kullanılan bir söz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz