Bu yazıda Dadaizmin doğuşundan başlayıp, en önemli temsilcilerinden biri olan Duchamp’ın sanatı üzerine genel bir bakış yapacağım.
Birinci Dünya Savaşı çıktığında İsviçre tarafsız kalmış, kaçabilen sanatçıların bir çoğuna sığınak olmuştu. O dönem özellikle Zürih de birçok sanatçının toplandığı bir sanat merkezi haline geldi. Alman şair ve yazar Hugo Ball da o dönem Zürih’teydi. Orada Cabaret Voltaire adlı bir gece kulübü açtı. Sanatçıların uğrak yeri olan bu mekanda insanlar dans edip eğleniyorlar, sanat sohbetleri ediyorlardı.
O dönem o cafeye takılanlar arasında sonradan Dadaizmin kurucuları olacak Tristan Tzara ve Hans Arp da vardı. (Jean Arp olarak da geçer). O Cafedeki gösteriler değişik anlatım biçimlerinin birbirine karıştığı kışkırtıcı bir hal almaya başladı. Bunlar zamanla dönemin öncü sanat anlayışlarını suçlamaya başladılar. Onlara göre Ekspresyonizm savaş çarkının bir parçası olmuştu.
Fütürizm ve Sembolizme karşı da yazılar yazılmaya başlandı. Dünya bir savaşın içerisine girmişti ve bu süreçte sanat hiçbir şey yapamamıştır. Orada yapılan etkinlikler arasında anlamsız hecelerden oluşan anlamsız şiirler okumanın yanı sıra, birkaç şiiri aynı anda üst üste okumak gibi absürt sayılabilecek şeylerde yapılıyordu.

Dadaizm tam da bu absürtlük içerisinde doğdu. Bu arada bir de derdi çıkartmaya başladılar. Dadaizm o zamana kadar yapılan yerleşik sanat anlayışı ve estetik tutumlara karşı çıkan bir Karşı Sanat Akımıdır. Anti-sanat akımı da denilebilir. En önemli temsilcisi de son ana kadar bayrağı elinde taşıyan kişi olan Rumen asıllı Fransız şair Tristan Tzara’dır.

Aslında Dadaizm üç ayaklı bir oluşum. Üç tane önemli sacayağı var. Bir tanesi çıkış yeri olan Zürih. Diğeri önemli Dadacı sanatçı Max Ernst’ün başını çektiği Almanya, bir diğeri de Duchamp, Picabia ve Man Ray gibi sanatçıların bulunduğu New York.

Duchamp, Fransızdır. Yalnız Savaş çıkınca New York’a yerleşti. Sonradan Sürrealizmi oluşturacak olan kemik kadro da o dönem Zürih’teydi. Özellikle Andre Breton’un orada olduğunu belirtelim. Andre Breton’dan bahsetmesek olmaz. Breton 1924 yılında Sürrealist Manifesto’yu yayınlayan kişi. Çok yönlü bir sanatçı, birçok ismi kendi etrafında toplamayı başarmış öncü bir kuramcı. O dönem Breton ile Tzara iyi anlaşıyorlar. O dönem diye belirtiyorum, çünkü sonradan çok ciddi fikir ayrılıkları yaşayacaklar.

Şöyle söyleyeyim, Dadaizm bir sanat hareketi olmaktan ziyade toplumsal düzenin kokuşmuşluğunu ortaya koyan entelektüel bir isyan bir umutsuzluk hareketiydi. Ömrü de çok uzun sürmedi. Yaklaşık 6-7 yıl içerisinde yerini Sürrealizme bıraktı. (1916 ile 1922 arası etkiliydi). Yalnız bu kısacık dönemde çok önemli sanatçılar öyle eserler ortaya çıkarttılar ki sonrasında Modern Sanat akımlarının hemen hepsini etki altında bıraktılar. Kavramsal sanatların doğuşu… Söylediğim gibi o dönem Sürrealizmin kemik kadrosu da orada.
Andre Breton ile T. Tzara 1922’de çok ciddi fikir ayrılıkları yaşadılar. En son Breton’un “Çağdaş Düşüncenin Yönelişleri” adlı bir kongre toplama isteğine Tristan Tzara karşı çıktı. Bu ipleri iyice kopardı. Aynı yıl dergilerinde yayınladıkları bir makale ile Dadacılardan koptular. Öncesinde belirttiğim gibi 1924’de Breton Sürrealist Manifesto’yu yayınladı. Yanında Meşhur “Mutlu Aşk Yoktur” dizelerinin sahibi Louis Aragon ve Paul Eluard gibi şairler vardı.
Sürrealizm tabi Dadaizm’den çok daha uzun ömürlü oldu. İleriki yıllarda Bunuel ve Dali gibi isimler de katıldı. Dali, Franco’yu desteklediği ve faşizan eğilimleri olduğu için sonradan bu oluşumdan atılıyor. Popüler bir isim olduğu için Sürrealizm denince akla gelen ilk isim olmasına karşın akım içerisinde adı çok sonlarda kalır. Bir Magritte değildir mesela.
Sürrealistler, Freud’un bilinçaltı sorunları ve düşlerini açıklayan psikanaliz çalışmalarından da ziyadesiyle faydalandılar. Konu çok dağılmadan yavaş yavaş Duchamp’a gelelim.
Duchamp’ın eserlerinden bahsederken Dadaizmi daha net anlayacağız. Duchamp, New York’a gittiğinde henüz Dadaizm diye birşey yoktu. Buna rağmen orada verdiği ürünler ile Dadaizm’in öncüleri arasına girdi. Duchamp önceleri kübist resimler yapıyordu.
1912 yılında yaptığı “Merdiven’den İnen Çıplak” bu anlamda en önemli resimlerinden birisidir. Kübo-Fütürist bir resim aslında. 1913 yılından sonra resmi bıraktı. Hatta o ana kadar öğrendiği her şeyi unuturcasına bir tavırla.
Breton, Duchamp hakkında “20.yy’ın ilk yarısının hiç kuşkusuz en zeki ve en sıkıcı kişisidir” demişti. Hakikaten çok enteresan bir sanatçı.
Dadaizm’in en ayırıcı özelliklerinden birisi çeşitliliği oldu. Bu insanların ortak yönü yenilikçiliği benimsemeleri ve daha önce söylediğim gibi yerleşik görüşlere karşı çıkmalarıydı. Bunların yerine yeni değerler getirmek yerine aslında bu değerlerle hesaplaşma yoluna gittiler.
Duchamp resmi bıraktıktan sonra, bakın burası çok önemli, “ready made” (hazır nesne veya hazır yapıt) adını verdiği bir dizi çalışma yaptı.
Bunların en ünlüsü de Çeşme adlı eseridir. (Fontaine)
Esere geçmeden bir detay bilgi vereyim. Bu eser sonradan 500 İngiliz Sanat Tarihçisi arasında yapılan ankette 20.yy’ın en önemli sanat eseri seçildi. 2.sırada Picasso “Avignonlu Genç Kızlar”, 3.Sırada Andy Warhol’un bir eseri, 4.Sırada yine Picasso “Guernica”, 5.sırada da Matisse’in “Kırmızı Oda” adlı eseri yer almıştı. Kimleri geride bıraktığını görüyorsunuz.
1917 yılında New York “Grande Central Gallery” de Bağımsız Sanatçılar Topluluğu bir sergi açmaya karar verdiler. Bu sergiye 6 dolar yatıran her sanatçının eseri kabul edilecekti. O dönem Duchamp da o sergiyi düzenleyen kurulun içerisinde yer alıyordu.
Duchamp, bir armatür firmasından aldığı Pisuvar’ı R.Mutt rumuzuyla (takma adıyla) sergiye gönderdi. Bundan diğer arkadaşlarının haberi yok.Eserin ismi Çeşme. Bu ters çevrilmiş bir şekilde kaidesinin üzerine yerleştirilmiş beyaz fayanstan oluşan sıradan bir pisuvardan başka birşey değil. Kurul içerisinde çok sert tartışmalar çıktı. Kurul tahmin edildiği üzere eseri çok yakışıksız buldu. Bazıları “ne olursa olsun 6 dolar veren herkesin eseri sergilenecek dedik” diye itiraz etti. Bazıları da “bu ne resim ne heykel bildiğin pisuvar” dedi, biri de “çıkıp 6 dolar verdim diye at tezeğini bir tuvale sürüp getirse onu da sergileyecek miyiz” diye itiraz etti.
Duchamp tüm bu tartışmaları sakinlikle izledi. Bu eserin ahlak dışı ve bayağı olduğuna karar verilip, eser reddedildi. Ne yazık ki bu eser sonradan kayboldu arkadaşlar. İleriki yıllarda benzer örnekleri yapılsa da orjinali kaybedildi. Bu orijinal eseri Duchamp’ın yakın arkadaşı Alfred Stieglitz’in çektiği fotoğraflardan biliyoruz.
R.Mutt’un burada çeşmeyi kendisinin imal etmiş olmasının hiç bir önemi yoktu. Onu seçmiştir o. Gündelik hayattan bir nesneyi almış, yeni bir başlık ve bakış açısıyla, kullanım değerleri ortadan kaybolacak şekilde sunmuştur. Yani bu nesne için yeni bir düşünce sunmuştur. Sıradan bir nesneyi alışılmış ortamından alıp yeni ve alışılmamış bir ortama koyma düşüncesi. Daha önce söylediğim “Ready Made” denilen olay. Duchamp, hazır nesne veya buluntu nesne kavramını ilk defa bu çalışma ile ortaya koydu. Bakın burası önemli. Bu düşünce Kavramsal Sanatların da başlangıcı sayılır. Bu tarz sonrasında sayısız sanatçıyı etkilemiştir.
Küçük bir örnek. Örneğin bu Picasso’nun Boğa başı heykeli. Bisiklet selesi ve tutamak yerinden oluşuyor.
Picasso da “Ben aramam bulurum” demişti. Modern sanatlar derinden etkiledi bu eser.
Söylediğim gibi sanatçının burada eseri kendi elleriyle yapıp yapmamasından ziyade onu seçmiş olması önemliydi. Yaratmaktan öte düşünmek ve seçmek. Çeşmeden sonra birde meşhur Mona Lisa tablosu yaptı Duchamp. Yaptı derken bıyık sakal! Resmin altında LHOOQ yazar. Bu yazı Fransızca da peş peşe okunduğu zaman “onun sıcacık kalçaları var” gibi bir anlam çıkıyor. Geleneksel sanat anlayışına karşı ironik bir yaklaşımdır bu, bir çeşit meydan okumadır.
Bu tarz sanatçılar için sınırsız bir malzeme seçeneği de getirdi. Sonrasında Rene Magritte’ten tut, Picasso’ya ondan Andy Warhol’a birçok sanatçı bu tarzdan etkilendi. New Art, Pop Art gibi bir çok akım da dahil. Gerçi Andy Warhol endüstriyel ürünlerin daha büyük kopyalarını yapıyordu Duchamp gibi buluntu nesneci değildi, yine de çıkış noktası aynı. Duchamp’ın bir diğer önemli eseri de “Bekarlar Tarafından Çırılçıplak Soyunan Gelin” dir. “Büyük Cam” olarak da geçer. 1915’den 23’e kadar üzerinde çalışıyor bunun. Eserde ne anlatıldığına ilişkin onlarca eskiz ve el yazması bırakıyor Duchamp.
1947’de Sürrealistlerin açtığı dev sergiye yardım ediyor, bunun gibi birçok modern sanat etkinliğine destekte bulundu. 1968’de hayatını kaybetti. Selam olsun kendisine ve tüm Dadaistlere.