Dergi kolektifimiz, pandemi sürecinde evinde kalamayanların seslerini duyurmak için bir çağrıda bulundu. Fabrikalarda çalışan işçilerden, müzisyenlere, pek çok dostumuz bize ulaştı. Bizler de emekçilerin öykülerini, bazı yazım hatalarını düzeltmek dışında fazla dokunmadan yayınlıyoruz. Sizler de bize öykülerinizi ulaştırmak isterseniz, sanatvehayat2015@gmail.com adresinden bizlere ulaşabilirsiniz.
KHK ile ihraç edilmiş bir öğretmenim. Diplomalarımızın iptali ve SGK kayıtlarında kırmızı şeritle fişlenmiş olmamız sebebiyle; işsizlik, güvencesiz bir iş veya güvencesiz bir yaşam bizlerin yaklaşık dört yıldır karşı karşıya kaldığımız bir durum. Birçoğumuz hala işsiz veya güvencesiz geçici günlük işlerle hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. Ben de yaklaşık iki senedir özel ders öğretmenliği ile geçimimi sağlamaya çalışıyorum, tabi güvencesiz bir şekilde. “Bugün gelmeyin” dedikleri zaman ücret alamadığımız, artık gerek görmedikleri zaman, “dersleri bitiriyoruz” dedikleri zaman biten bir iş ve yaz aylarını işsiz geçirdiğimiz zamanlar.
Corona virüs salgını ile birlikte okulların kapanması ve eğer taşıyıcı isek bulaştırma ihtimaline karşın birçoğumuzun özel dersleri de sona erdi. Benim şu an okullar kapalı olduğu için derslerden geri kalmasın diye yeni derse başladığım, yurtdışından gelmiş olan bir öğrencim var. Corona virüsten önce varolan güvencesiz iş kaygıma yeni bir kaygı daha eklendi. Tüm bu kaygılarla birlikte bir aydır pazar geceleri uyuyamıyorum. Bunun sebebi pazartesi sendromu değil tabi ki. Evden çıkmak zorunda kalacağım için virüsün bana da bulaşma ihtimali ve bunun kaygısını taşıyorum. Sırf bu yüzden sabah işe giderken toplu taşıma kullanmak yerine bir saate yakın yürüyerek gidiyorum, maske bulamadığım için kendim saç bandanasından yaptığım maske ile çıkıyorum evden. Ders boyunca öğrencim ile yakın temas kurmamaya özen göstersem de hep o kaygıyı taşıyorum, acaba taşıyıcı isem bulaştırır mıyım ya da gittiğim yerden bana bulaşır mı? Hatta sırf dışarıya çıkıyorum diye riske atmamak için kimseyle görüşmüyorum. Salgın ile geçim kaygısı arasında gidip geliyorum, bir yanım dersi bırak kendini izole et bu süreci böyle atlat, diyor, bir yanım nasıl gitmeyeceksin ki, kira faturalar nasıl ödenecek, diyor ve her gün “artık gelmeyin derse bitiriyoruz” derlerse ne yapacağım kaygısı ile de yüzleşiyorum. Bu süreçte bu kaygıların dışında tüm bu gerçeklikleri yaşayan kimse yokmuş gibi sürekli evde kal çağrılarının yapılıyor olması beni en çok öfkelendiren şey. Bazen en yakınlarımızın bile gerçekleri unutarak ya da görmezden gelerek evde kalın demesi evde kalın çağrısı yapması. Kimse şu soruyu sormuyor mu kendine? Evde kalsınlar da nasıl kalsınlar? Dayanışma ağlarının belli yerlerde örülmüş olması insanlara yalnız olmadıklarını düşündürtmesi olumlu bir adım fakat temel sorunların çözümü değil. Evde kalabilmek veya evde kalabiliyor olmak evet salgına karşı bir tedbir olabilir fakat aynı zamanda bir tecrit haline de dönüşebilir zamanla. Ve dışarısı ile farkında olmadan bir duvar örülebilir. Dışarının yani dışarıda olanın dışarıda olmak zorunda olanın gerçekliğinden bir kopuşa gidebilir ve salgının sebebini dışarıda olmak zorunda olana maledilebilir ki bunun örneğini sokağa çıkma yasağının uygulanacağı ilk cuma akşamı ile ilgili yapılan yorumlarda görmüş olduk.
Evde kalabilenlerin veya evden çalışanların da aslında her an işsiz kalabilecekleri işten çıkarılma durumu ile karşı karşıya oldukları bir durum da söz konusu. Bu yüzden evde kal çağrıları yerine herkes için güvenceli iş, ücretli izin ve güvenceli yaşam talepleri dile getirilmelidir.
Sema Uçar