“…Özellikle sanatıyla diyorum, çünkü sanatçılar yaşadıkları çağın tanıklarıdır. Şu an biz dönem Avrupasındaki savaşları, yoksulluğu ve ezilen sınıfların mücadelesini bu kadar içselleştirip o insanların yaşamlarına bir parça olsun dokunabiliyorsak bu Kollwitz gibi sanatçıların (o dönemlere tanıklık etmeleri ve) eserleriyle bunları gelecek nesillere aktarmaları sayesindedir. “

 

Öncelikle sevgili “Sanat ve Hayat” okurlarına merhaba diyerek başlamak istiyorum. Sizlerle tekrar birlikte olduğum için çok mutluyum. Daha önce Dadaizmden bahsetmiştim şimdi de Kollwitz’in hayatı ve sanatına kısa bir bakış atmak istiyorum.

 

RESİM 1/ Portre

Dada demişken; Kollwitz’in Dadacılar ile bir ilgisi yoktu, ama ikisi de aynı zaman dilimine (Avrupa’nın savaşlarla çalkalandığı döneme) çalışmaları ve söylemleri ile damga vurdular. Dadacılar daha çok sanatın işlevsizleşmesi üzerinden yıkıcı bir üslup geliştirip “Sanat öldü, yaşasın yeni sanat” derlerken Kollwitz, toplumcu bir sanatçı hassasiyeti ile “Yeni ve anlamsız ölümler engellensin” çağrısı yapıyordu. Ki bu general Ludendorff’un Alman gençlerini askere çağırdığı ve kahramanlık söylemleri yaptığı bir dönemdi. Yine bu dönem Richard Dehmel (1918’de) SPD yayın organı Vorwarts’daki “Tek Kurtuluş” denemesinde “Dayanın” çağrısı yapmış, aynı yıl Kollwitz, açık bir mektup yayınlayarak “Yeterince insan öldü, artık kimse şehit olmamalı” yanıtını vermişti.

 

Kollwitz, böyle bir konjonktürde sesini yükseltti. Yazının devamında kısa kısa değineceğim bu çıkışların tabiki birçok bedeli oldu. Kendisi, sanat tarihi içerisinde, sanatı, mücadelesi ve yaşadıklarıyla hakikaten çok özel bir yerde duruyor.

 

Özellikle sanatıyla diyorum, çünkü sanatçılar yaşadıkları çağın tanıklarıdır. Şu an biz dönem Avrupasındaki savaşları, yoksulluğu ve ezilen sınıfların mücadelesini bu kadar içselleştirip o insanların yaşamlarına bir parça olsun dokunabiliyorsak bu Kollwitz gibi sanatçıların (o dönemlere tanıklık etmeleri ve) eserleriyle bunları gelecek nesillere aktarmaları sayesindedir.

 

Şöyle bir örnek vereyim, yine Kollwitz ile çağdaş sayılabilecek sanatçılardan Picasso, Guernica saldırısı olduğunda Paris’deydi. Bombardımanı duyduğunda haliyle çok üzüldü “Sıradan bir insan olsam oturur ağlardım, ben ağlamak, ağıt yakmak yerine Guernica’yı resmettim” dedi. O dönem Picasso, Paris’teki 1937 Dünya Fuarı için konu arayışı içerisindeydi, aradığı konuyu bulmuş oldu ve ortaya o devasa çığlık çıktı. Şu an Guernica’nın ateşi hala soğumadı ise bu eserin etkisi ve bilinirliği sayesindedir. Bu anlamda yaşadıkları çağın, sanatçılar üzerine yüklediği sorumluluk oldukça büyüktür.

 

Tekrar Kollwitz’e dönersek: Benim kendisiyle ilk tanışmam liseyi bitirip GSF’ye hazırlandığm dönemde okuduğum Norbert Lynton’ın “Modern Sanatın Öyküsü” kitabıyla oldu. Kitapta Kollwitz hakkında detaylı bilgi yok. Grosz’dan bahsederken Kollwitz’in de “Ekmek” taş baskısını yayınlamışlardı. Resmi görelim.

 

RESİM 1 / Ekmek

Bu resim koca kitapta beni en çok etkileyen eserlerden biri oldu.

 

Söylediğim gibi kitapta Kollwitz ile ilgili detay yoktu ama ben bu resmin peşini bırakmadım. Resimde iki tane küçük çocuğu olan sırtı bize dönük bir kadın görüyoruz. Çocuklar belli ki çok açlar, annelerinin eteğini çekiştiriyorlar. Çocuk yoktan anlar mı. Bize göre soldaki çocuk çaresizce annesinin yüzüne bakıyor. Suratı ağlamaklı. Soldaki çocuk sol eliyle annesinin eteğini tutmuş, anne sağ eliyle çocuğunun ağzını kapatıyor. Bu resimdeki çaresizlik beni çok etkiledi. Kişinin sanatsal birikimi ne olursa olsun her türden insanı yüreğinden yakalayabilecek kadar etkili bir resim.

 

Gregorius “Yazının okuyabilenlere verdiğini, okuma-yazma bilmeyenlere resim verir”, John Berger’de “Görme, sözcüklerden önce gelir” der. Diyeceğim o ki, çizginin gücü evrenseldir, bu esere bakan kim olursa olsun, resmin iletisini alır.

 

Zaman içerisinde Kollwitz ile ilgili okumalar yaptıkça bu resmin ardında koca yürekli bir kadın olduğunu gördüm. Son derece trajik bir yaşam sürmesine rağmen asla pes etmeyen mücadeleden düşmeyen sosyalist bir kadın.

 

Kollwitz’in yaşantısına biraz bakalım. Kollwitz 8 Temmuz 1867’de Königsberg’de Karl ve Katharina Schmidt’in beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Siyasetle yakından ilgilenen genel yapısıyla sosyal demokrat sayılabilecek bir aileydi. Baba aslen hukukçuydu ama sistemle yaşadığı problemlerden dolayı daha naif bir iş olan dekorasyonu seçmişti. Kollwitz, çok küçük yaşlarda babasının dükkanına gelip gidiyor, ufak tefek çizimler yaparak ona destek oluyordu.

 

Bu arada oraya gelip giden insanları da gözlemleme şansı bulup onları da resmetmeye başladı. Toplumsal adaletsizliği keşfi, işçi ve köylülerle gerçek anlamda tanışması da bu zamana denk gelir. Babası, kızındaki yeteneği görüp onu ressam Emile Neide’in yanına verdi.

 

Sanatçının ismi ister Kollwitz, ister Picasso, isterse Van Gogh olsun etkilendikleri ve etkiledikleri isimler mutlaka oluyor. Picasso; Poussinden Cezanne’a birçok ressamdan etkilendi, Van Gogh desen Jean Francois Millet’nin hemen her resminin kopyasını yaparak sanatına yön verdi.

 

Bu anlamda Kollwitz’in sanatının gelişiminde birçok ismin etkisi oldu. Bir kaçına değinmek gerekirse öncelikle kızının yeteneğini keşfedip onu yönlendiren babası, yukarıda değindiğim Emile Nolde’nin, ailesinin geneli Sosyal Demokrat olmasına karşın Sosyalist düşüncelerin ilk kıvılcımlarını aldığı dedesi. Özellikle, Gerhart Hauptmann ve Emile Zola gibi Natüralist yazarların eserleri.

 

RESİM 3 / Ayaklanma 1897

Kollwitz’in, 4-6 Haziran 1844 Almanya / Silezya’da makinalaşmanın yoksullaştırdığı dokuma işçileri ayaklanmasını resmettiği Silezyalı Dokuma İşçilerinin oluşumunda Hauptmann’ın The Weavers (Dokumacılar) /1892 adlı eserin etkisi büyüktür. (1912’de Nobel Edebiyat Ödülü alan) Hauptmann ile henüz 18 yaşındayken tanışma imkanı bulmuştu. “Köylü Savaşları” yine Hauptmann’ın “Florian Geyer” adlı oyunun etkisiyle oluşturuldu.

 

 

RESİM 4

Hauptmann gibi yine yukarıda değindiğim natüralist yazarlardan Emile Zola’nın 1885 tarihli “Germinal” adlı romanı de Kollwitz’i etkileyen eserler arasında yer alır. Kollwitz, bu eserden yola çıkarak maden işçilerinin zorlu yaşam koşullarını işlediği desenler çizdi. Rudolf Mayer’den gravür, baskı teknikleri ve grafik üzerine dersler aldı. Heykel alanında da kendisini geliştirmek için bir dönem Fransa / Académie Julian’da derslere girdi.

 

K.Marx ne diyordu “İnsan tarihin öznesidir, değişir değiştirir”. Kollwitz, yeteneğinin farkındaydı ve kişisel gelişimine çok önem veriyordu, sürekli sanatını daha etkin bir şekilde icra edebilmek için yeni teknikler denedi. Sürekli değişti ve değiştirmeye devam etti.

 

Kollwitz, 24 yaşına geldiğinde (1891) Karl Kollwitz ile evlendi. Karl, doktordu birlikte Berline yerleştiler. Karl burada bir muayenehane açtı. Kollwitz, tıpkı çocukken babasının işyerinde yaptığı gibi eşinin muayenehanesine gelen işçileri köylüleri gözlemliyor, onları resmediyordu. Kollwitz’in 1892’de Hans, 1896’da Peter isimli iki tane oğlu oldu.

 

Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, her ne kadar “Oğullarım böyle bir çılgınlığa katılmayacaklar” dese de oğlu Peter savaşa gönüllü olarak katıldı. Savaş başlayalı henüz iki ay olmuştu ki 18 yaşındaki Peter’in (Ekim 1914 de) ölüm haberi geldi. Evladının kaybı Kollwitz’i derinden etkiledi. İkinci Dünya Savaşında da torunu Peter’i kaybedecek, onu da bir dip olarak düşeyim.

 

RESİM 5 / Ebeveynler

 

RESİM 6

Kollwitz, “Woman with Dead Child” resmini 1903 yılında yapmıştı. Ölü çocuğuna sarılıp onu bağrına basan kadın. 11 yıl sonra tıpkı resmettiği gibi kendi de evladını kaybetti. Bu saatten sonra sanatının dilini iyiden iyiye keskinleştirdi. Meşhur (dokuz parçadan oluşan) savaş serisini oluşturdu.

 

Bu arada tahta baskı yöntemine ağırlık vermişti. Tüm zamanların en etkileyici savaş karşıtı çalışmaları bu dönem çıktı. Bir tanesini görelim.

 

RESİM 7 / Feda

Feda adlı bu resimde çıplak bir kadın elindeki çocuğu kendilerini saran karanlığa doğru uzatıyor. Cephede ölenlerin yerine yeni canlar üreten, tamamiyle bir doğum makinesine dönüşmüş bir kadın imgelemi. Çocuğun kimliğinin önemi yok, ölen birinin yerinin başka bir beden ile doldurulması yeterli.

 

RESİM 8 / Gönüllüler

Gönüllüler adlı resminde savaşa gönüllü katılan 5 genci resmetti. En sağında ölüm var, oğlu Peter de ölümün yanında yerini almış. Bir iki resmini daha görelim.

 

RESİM 9/ Anneler

Geride kalan anneler ve küçük çocuklar. Anneler birbirlerine sarılmış, bir dayanışma halindeler. Küçük çocuklar annelerinin kollarının arasından (korku dolu gözlerle) etrafa bakıyorlar.

 

RESİM 10 / Aç Çocuklar

Ellerindeki boş kapları uzatıp yemek isteyen aç çocuklar.

 

RESİM 11/ Köylü Savaşları

Bir tane de 1902 -1908 yılları arasında oluşturduğu meşhur Peasants’ War / Köylü Savaşları serisinden bir resim görelim. 16 yy’ın ilk yarısında Feodal beylere ve kiliseye karşı ayaklanan köylüler.

 

Kollwitz, çok yönlü bir sanatçıydı Ressam, litografi (Taş baskı), grafik sanatlar (afiş), heykeltraş ve kendisini en iyi ifade ettiğini düşündüğü tahta baskı ustasıydı. Heykel de en az resimde olduğu kadar iyiydi. Bir tane görelim.

 

HEYKEL 12

Çocuklarını kolları ve bacakları arasında saklayıp, gövdesini onlara kalkan eden bir ebeveyn. Bir taraftan da çocuklarını kokluyor. Bir Kollwitz resmini, heykelini veya oyma baskılarını gören bir insan bu çalışmaları bir daha aklından çıkaramaz.

 

HEYKEL 13

Ve, Belçika‘da, Flandre‘daki meçhul asker mezarlığının kapısında bulunan “Evladını Yitirmiş Yaşlı Anne Baba” heykelleri.

 

Oyma baskı teknikleri Kollwitz’den önce de sıklıkla kullanılıyordu. Kollwitz, düşüncelerini ifade ederken en iyi hangisiyle anlatabileceğini düşündüyse o tekniği kullandı. Oyma baskıysa oyma baskı, karakalem ise karakalem, heykel ise heykel. Genellikle çalışmalarından Ekspresyonist olarak bahsedilir ama Kollwitz için herhangi bir akıma dahil olmak önemli değildi, çok yönlüydü, o çalışmalarını yaptı, insanlar onu bir takım akımlar içerisinde değerlendirdi.

 

O her şeyden önce savaşta bir evladını kaybetmiş, başka çocuklar ölmesin diye mücadele eden toplumsal duyarlılığı yüksek bir aktivist, sosyalist bir kadın sanatçıydı. Naziler özellikle Ekspresyonizmi dejenere sanat olarak görüyorlardı ve Ekspresyonist sanatçılara karşı çok acımasız davrandılar. Örnek vermek gerekirse, Kirchner’in çeşitli müzelerden toplanan 600 civarı resmi bir meydanda yakıldı. Kirchner, bu travmayı atlatamayıp intihar etti.

 

Bu baskıyı Kollwitz üzerinde de fazlasıyla hissettirdiler. 1920’de Prusya Güzel Sanatlar Akademisi’ne üye olup, ‘Profesör’ unvanını aldı. 1933 de baskılar artınca Akademiden (zorla) uzaklaştırıldı, artık konferans vermesi de yasaklanmıştı. Daha önce “Dokumacıların İsyanı” adlı eserine verilen ödül de Kayzer II. Wilhelm tarafından engellenmişti. 1912’de Berlin’deki evsizliği anlattığı afişi ve 1918’de savaş karşıtı yaptığı afişler yasaklandı ve toplatıldı. Çalışmalarına devam etmesi durumunda toplama kampına gönderilmekle tehdit edildi. 1943 yılında Berlin hava saldırısına uğradığında evi ağır hasar alıp, bir çok eseri enkaz altında kalınca o çok sevdiği Berlin’i terk etmek zorunda kaldılar.

 

Yazının başlığında kullandığım “Tohum Öğütüldü ama Un Olmadı” nedir? Acaba diye merak edenler olabilir “Reşit Olmayan” gençlerin silah altına alınmasını protesto ettiği (kısıtlı miktarda basılan) afişinin sloganıydı bu.

 

HEYKEL 14

Yolunuz düşerse, Kollwitz ve çalışmasına adanmış olan Berlin’deki Käthe Kollwitz Müzesi’ni gezmenizi öneririm.

1945 yılında son nefesini verirken yanında olan torunu Jutta Kollwitz’e “Günün birinde yeni bir ideal ortaya çıkacak ve tüm savaşlar sona erecek, belki zorlu bir uğraş olacak ama başarılacak” diyecektir. Kendisi, bakanın yüreğine ok gibi saplanan o siyah beyaz eserleri ile yaşayıp, insanlık var olduğu sürece hatırlanıp, saygı ve sevgi ile anılacaktır. Selam olsun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz